Asıl Biz Onun "Hastasıyız"
Kimden bahsettiğimi eminim hemen anlamışsınızdır...
“Hastasıyım!...
Devamını OkuTürkiye'de iki büyük takımda şampiyonluk yaşamış, UEFA Kupası kaldırmış, iki kere Süper Kupa kazanmış ve millî formayı en fazla giymiş futbolculardan biri Emre Belözoğlu sorularımızı Birleşim Dergi okurları için yanıtladı.
Futbola hangi takımda başladığınızdan bahsedebilir miyiz?
Ben 87-88 senelerinde Zeytinburnu Spor ’un alt yapısında başladım futbola. O dönemde daha yaşım minik takımda oynamaya bile tutmuyordu. Lisans çıkmadan altyapının antrenmanlarına gidip geliyordum. Babam da eski bir futbolcu olduğu için her ne kadar beni futbola teşvik etmese de ister istemez evin içinde bir futbol sevgisi hâkimdi.
Altyapı futbolcusu olarak resmi maçta attığınız ilk gölü hatırlıyor musunuz?
İlk golüm 1997-98 senesinde Galatasaray forması altında derbide Beşiktaş’a attığım goldür. Bu golle de maçı kazanmıştık. Benim için unutulmaz olan bir bu golüm vardır bir de 2000 yılında Milli Takım’da Moldova’ya karşı attığım gol. Bu ilkler unutulmuyor.
Emre Belözoğlu Türkiye’nin en kariyerli futbolcularından. Avrupa’da en uzun süre oynayan Türk futbolcususunuz. İngiltere, İspanya ve İtalya liglerinde oynadınız. Bunun yanında Türkiye’nin en iyi takımlarında geçmişiniz var. Sizden Avrupa ve Türk futbolunu arasındaki farkları duyabilir miyiz?
Kariyerimin hemen hemen yarısını yurt dışında geçirdim. Türkiye ve Avrupa futbolunu saha içi ve saha dışı olarak ikiye ayırdığımızda her ikisinde de çok ciddi farklılıklar görürsünüz. Saha dışı dediğimizde, Avrupa’da benim oynadığım seviyedeki oyunlarda İtalya, İngiltere ya da İspanya olsun dünyanın en güçlü futbol ülkeleri. Sosyoekonomik seviyeleri yüksek, futbolda kurumsal yönetim anlayışının olduğu takımlar. Türkiye’de Başakşehir F. Kulübü ile oluşan bu kurumsal yönetim anlayışının belki yirmi otuz sene önce oluşturulduğu ülkeler.
Saha içine geldiğimizde ise, futbolcuların ve oyunun kalitesinde temposunda çok büyük farklılıklar görürsünüz. İnanıyorum ki Başakşehir’imiz örnek olacak bu anlamda.
Yani Medipol Başakşehir F.K. için kurumsal bir kimliğe sahip diyebiliyorsunuz.
Tabii ki. Avrupa mantalitesi ile sahip olduğu yönetici kadrosu ile kurduğu kurumsal altyapısı ile bir futbol kulübü olarak bu anlamda Türkiye’nin lider kulübüdür. Burada herkesin örnek alması gereken bir anlayış var.
Anlattıklarınıza baktığımızda diğer ülkeler profesyonel anlamda bizden ilerideler ancak Türkiye’de kulüp bazında ya da Milli Takım bazında son on yılda çok fazla başarılara imza attık. Diğer taraftan kulüp bazında ciddi bir atak yaşanmıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Az öncede belirttiğim gibi saydığımız bu ülkeler sosyoekonomik bazda güçlü ve bir sisteme sahip ülkeler. Bu altyapıların olumlu yansımalarını kulüplerine ve milli takımına baktığımızda görüyoruz. Sistemsizliğin hâkim olduğu ülkelerde bu yansımayı aynı şekilde görmek mümkün olmuyor. Ülkemizde futbol dünyası biraz sabırsızlık üzerine kurulu. Bir sistem inşa edildikten sonra sabırla birlikte harmanladığında başarının kaçınılmaz olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.
Galatasaray, Fenerbahçe, Inter, Newcastle United, Atletico Madrid’de oynamış bir futbolcu olarak en çok nerede mutlu oynadınız?
Yurt dışında Inter’i söyleyebilirim. İtalyanları çok sevdim gerçekten. Bize yakın Akdeniz insanları. Bizim gibi duygularını hemen ifade eden, kolay parlayan, çok çabuk sevebilen, kırılabilen insanlar. Onlarla çok iyi dostluklar kurdum.
Yurt içinde ise, Türkiye’de Galatasaray’da uzun yıllar oynadım, çok güzel günlerim geçti. Bu güne gelmemde en büyük rol sahibi Galatasaray camiasıdır. Orada bana sahip çıktılar, Fatih Hoca başta olmak üzere takım içindeki abilerim hepsi bana destek oldular. Daha sonra Fenerbahçe’ye gelmek nasip oldu. Çocukluğumdan beri hayran olduğum futbolcular Fenerbahçeli futbolculardı ve bu takıma hayrandım. Bu camiada ise çok ciddi bir mücadele yaşadım. Hem toplumla hem medya ile. Bu nedenle de Fenerbahçe’yi kendime çok daha yakın hissettim. Yani Türkiye için Fenerbahçe diyebilirim. Zorlanmış olmama rağmen. Geriye baktığımda iyi ki Fenerbahçe’de forma giymişim diyorum.
Altyapı döneminde Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye geçme gibi bir durumunuz olmadı mı?
Olmadı. Zeytinburnu Spor ’da oynarken Fenerbahçe beni çok istedi. Galatasaray’da babamın çok sevdiği arkadaşı Salih Hoca’ya verdiğimiz söz nedeniyle Galatasaray altyapısında oynamaya başladım.
Profesyonel futbol hayatınızda aldığınız ve sizi en çok onurlandıran
ödül hangisidir?
Inter’de oynarken Pele’nin verdiği FIFA’nın ‘’ Yaşayan 100 Futbolcu’’ ödülünü almıştım. Belki de kariyerimin en değerli ödülüdür. Inter’de oynadığım dönemde her şey çok iyi gitmişti benim için.
Bunun haricinde bir de yine Inter’de Altın Korsan (Pirata d’Oro) ödülünü aldınız.
Evet dediğim gibi bu dönem kariyerim için çok verimli bir dönemdi. Bu ödül Inter taraftarının çok ender verdiği bir ödüldür. Taraftarınız tarafından sevildiğinizi bilmek inanılmaz güzel bir duygu. Benim oynadığım takımlarda taraftarım beni hep sevdi. Benim bakış açıma göre, üzerinizde taşıdığınız formanın hakkını verirseniz taraftar da sizi sever.
Özel yaşantınızda en çok hangi ülkede rahat hareket edebildiniz?
Atletico Madrid’de oynarken eşimle 7,5 ay kadar İspanya’da yaşama fırsatımız oldu. Avrupa’da eşimle ailemle en rahat yaşadığım dönem oldu benim içim.
Medipol Başakşehirli Emre Belözoğlu eski takımları Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı sahaya çıktığında neler hissetti?
Aslında ilk defa bu duyguları yaşıyorum, Başakşehir’de bunu tecrübe ediyorum. Ancak duygusal anlamda hayatım boyunca insan Emre Belözoğlu’nu hiçbir zaman sahaya taşımadım. Eğer onu sahaya taşısaydım daha 13 yaşında Galatasaray forması üzerimde oynayamazdım herhalde. Ben futbola âşıktım ve hâlâ öyle. Sahanın içine girdiğimde biraz amiyane olacak ama babamı bile tanımam. Sahada meşru yollarla kazanmanın yolunu ararım. Giydiğim formanın, ekmeğini yediğim camianın önceliği bende her zaman vardır ve öyle de olmalıdır, profesyonel hayat budur.
Mücadele anlamında bakacak olursak, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray Türkiye’nin en köklü kulüpleri. Günümüzün total futbol gerçeklerine baktığımızda ekonomik veya kadro kalitesi anlamında bu takımlarla mücadele etmek kolay değil. Ama biz Başakşehir’de Sayın Başkanımız Göksel Gümüşdağ, Abdullah Hocamız ve yöneticilerimiz sayesinde çok iyi bir ortam yakaladık. Her birinin bu takım için verdiği samimi hizmetler karşılığında belki de büyük takımların çok büyük bütçelerde elde etmiş olduklarını biz daha mütevazı bütçeler ile elde ediyoruz. Son iki seneye baktığımızda bahsettiğimiz büyük takımlarla mücadele edebildiğimizi tüm Türkiye’ye gösterdik diye düşünüyorum.
Ülkemizde futbolcular, futbolu bıraktıktan sonra genelde teknik direktör ya da antrenör olacaklarını söylüyorlar. Henüz Türkiye’de örneği yok ancak yurt dışında büyük kulüplerde Hierro, Van Der Saar, Maldini gibi birçok isim yönetici pozisyonunda görev almaktadır. Türk futbolunda bu akımı Emre Belözoğlu mu başlatacak?
Tabii ki bir hedefim var. Özellikle spor yönetimiyle alakalı, bunu eğitimle destekleyecek bir kariyer planlaması yapmam lazım öncelikle çünkü hiç kimse futbol hayatı bittiğinde futbolculuğu ile ne iyi bir teknik direktör ne de iyi bir yönetici olabilir. Bunun da eğitimleri olması gerekiyor. Futbolun içinde kalmak istiyorum çünkü çocukluğumdan beri başka hayalim olmadı ve bu tecrübeleri kolay elde etmediğimden bilgilerimi deneyimlerimi futbola aktarmak istiyorum. Spor yönetimi futbolcuların ülkemizde çok fazla tercih etmediği bir branş, eğitimlerimi tamamladıktan sonra spor yönetimi ile ilgili hedeflerim olacak. Bu arada bildiğim 3 dili de geliştireceğim, bunun için yurt dışında futbol sonrası 1,5 yıllık bir planlamam var.
Sizin için yapılan iki yorum var; biri saha içinde hırslı kimi zaman hırçın Emre, diğer taraftan da saha dışında özel hayatında dünyanın en iyi insanı olduğunuz. Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Ben buna şöyle katılmıyorum; saha içi ya da saha dışı diye. Ben saha içinde hırslı bir oyuncuyum ama saha dışında evde de çok çabuk olmasa da sinirlenebilen bir insanım. Sokakta insanlar da bana bunu çok söylüyorlar. Bir tane Emre var. Sahanın içinde gösterdiğim birçok tepkiyi saha dışında da gösterebilirim. Çünkü saha içinde ne yaşadığımı ben biliyorum. Ama saha içinde davranışlarımı bazen öyle bir servis ediyorlar ki olayın merkezinde ben olduğum için insanlar tek taraflı bir yaklaşımla değerlendiriyorlar. İşin içinden gelen insanlar daha çok beni anlayan insanlar oluyor. Çünkü ben hırslı bir insanım, kaybetmeyi sevmeyen bir insanım. Tavla oynarken bile babam yener beni, yarım saat konuşmam. Tabii ki saha içinde eleştirilebilir bir profilim olduğunu kabul ediyorum. Kaybetmenin vermiş olduğu üzüntüden kendimi çok net bir şekilde ifade ediyorum. Bu nedenle iki farklı Emre demek doğru değil bence, saha dışında da kendime göre hiçbir şekilde yıkılmayacak değerlerim vardır. Saha içinde bir oyun var ve ben takımımı, takım arkadaşlarımı gözetmek, korumak, takımımın menfaati için elimden geleni yapmak zorundayım. Eğer ben kendi takım taraftarlarım tarafından çok seviliyorsam demek ki burada bazı şeyleri doğru yapıyorum. Ama bunu yaparken de rakip taraftarı, rakip takım arkadaşlarımı ya da teknik direktörleri rencide etmek için bir şey yapmıyorum. Sadece olayın gelişi bazen saha içinde bizi bazı diyaloglara itiyor. Kimseye saygısızca itham etmek gibi tavrım yok.
Türkiye’de hakemler bu sıralar çok eleştiriliyor. Böyle bir ortamda hakemler nasıl maç yönetecek, sizin hakemler hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Türkiye’deki futbol sisteminin değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Kesinlikle futbol sistemi içinden gelmiş insanların, futbolu bıraktıktan sonra da bu spora bir şey katmak isteyen ahlaklı insanların bu düzenin içinde yer bulması gerektiğine inanıyorum. Yönetici de olabilir, hakem de olabilir bu tür işler bence ancak ve ancak futbol içinden gelmiş insanlar tarafından ele alındığında düzelir diye düşünüyorum. Bunun dışında yapılacak her türlü sistem yıkılacaktır. Hakemlerin de futbol içinden gelmiş sahaya hâkim insanlar olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anki gelinen nokta kendilerini sorgulamaları gereken bir nokta. Hakemlerimizin samimiyetlerinden ve iyi niyetlerinden saha içindeki bir futbolcu olarak gram şüphem yok. Hepsi çok iyi insanlar. Ancak hakemlerin yeterliliği ile alakalı kendilerini denetleyecek bir sistem geliştirilmeli ki bu durum maçların, kulüplerin ya da teknik direktörlerin önüne geçmesin. 2. ya da 3. Ligde istediği konuma gelmedikleri için 23-24 yaşında futbolu bırakan çok fazla sporcularımız var. Federasyon saha içinde yer almış bu kişileri birkaç senelik eğitimlerle hakem yapabilir ve bu gençleri değerlendirebilir ki o zaman futbolcuyu, taraftarı, teknik direktörü anlayabilecek bir zihniyet saha içinde olsun. Bu şekilde maç esansında yapılacak okuma yanlışları da önlenebilir.
Bildiğiniz gibi bugün Dünya Kadınlar Günü, bir mesajınız var mı?
Evet eşime evlenme teklif ettiğim gün aynı zamanda. Kadın deyince aklıma önce annem sonra eşim gelir. Özellikle ülkemizde son dönemde yaşanan nahoş hadiseleri hepimiz duyuyoruz, inşallah yeni nesil ile birlikte beraber değişecek gelişecek bir ortam olur kadınlarımız için. Çünkü onlar bizim var olma sebebimiz, bu nahoş hadiseler içinde olan insanların da görmesi gereken öncelikli başlık bu olmalı bence.
Emre Belözoğlu futbol haricinde ne yapmaktan hoşlanır?Dışarda aileme vakit ayırmayı seviyorum. Özellikle çocuklarımız olduktan sonra daha çok aile olduğumuzu anladım. Oğlum Ömer Akif beş yaşında ve kızım Zeynep Neda bir yaşında. Kızım henüz küçük olduğu için Ömer Akif ile vakit geçirmeyi, eşimle sinemaya tiyatroya gitmeyi seviyorum, kısaca onların mutlu olabileceği aktiviteleri yapmaktan hoşlanıyorum. Futbol dışında çok sevdiğim bazı spor dalları var. Yazın plaj voleybolu oynuyorum, tenis oynamayı seviyorum. Akşamları kitap okumayı severim.
Medipol Başakşehir bir gün şampiyon olacak mı sizce?
Bunlar kolay cümleler değil. Türkiye’deki gerçekleri kabul etmek gerekir. Futbol Federasyonu’nun kuracağı, herkesin eşit şartlarda mücadele vereceği bir ortam sağlanırsa, kulübümüzün bu kurumsallığı devam ettiği sürece her zaman Başakşehir’i şampiyonların arasında görebiliriz. Çünkü takımımızda bu potansiyel var. Bu yönetici kimliği, teknik direktör anlayışı, oyuncuların futbola bakış açısı birleştiğinde ki biz bunu iki senedir yapıyoruz, neden olmasın. Tabii ki kolay olduğunu söylemiyorum, oyuncu kalitesinin artması ve ekonomik anlamda kulübün kazançlarının artması gerekir. Umudun olduğu yerde her zaman başarı olur.
Emre Bey samimiyetiniz için size çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim, başarılarınızın devamını dilerim.
Kimden bahsettiğimi eminim hemen anlamışsınızdır...
“Hastasıyım!...
Devamını OkuBundan üç yıl önceydi. Bir havalimanında Buket Uzuner’i aramış söyleş...
Devamını OkuO yaşayan bir tarih. Tarihçi değil, tarihin kendisi. Üstelik sadece Türkiye&rsqu...
Devamını Oku