single image
09-09-2014
Gökçe ALAÇLI

Sevgili İclal Aydın ile Güzel Bir Söyleşi

Ekranlardan tanıdığımız sıcacık gülüşüyle, başarılı oyunculuk performansıyla ve güçlü kalemiyle içimizden biri, Sevgili İclal Aydın konuğumuz.

Söze annelikle başlamak isteriz. Annelik nasıl gidiyor İclal Hanım? Bu yoğunlukta kızınızla kaliteli zaman geçirmenin yollarını nasıl buldunuz? Neler yapıyorsunuz?

Açıkçası son zamanlarda çok iş odaklı yaşamama gayretindeyim. Yaptığım işlerin her birini çok severek, çok sahiplenerek yürüttüm bugüne dek. Her anne kuşkusuz çok sorumluluk altında ama bekâr annelerin taşıdıkları bir parça daha ağır diye düşünüyorum. O yüzden eskisi gibi birkaç işi bir arada yapmaktansa sayısını azaltıp birine odaklanmak ve kalan zamanı daha sakin kullanmaktan yanayım. Kitap yazıyorsam sadece kitap, televizyon için bir program yapıyorsam sadece program için çalışıyor ve kalanı kızıma, evime, kendime ayırmaya özen gösteriyorum. Artık çocukluktan gençliğe geçiyor. İzlediği filmleri, dinlediği müzikler, beğendiği aktörleri takip etmeye çalışıyorum. Birlikte bir kız arkadaşla vakit geçirir gibi vakit geçirdiğimde karşılıklı olarak birbirimizi değiştirip geliştirdiğimizi fark ediyor ve mutlu oluyorum. Soruları da değişti artık. Eskiden ‘geceleri neden karanlık geliyor anne?’ diye sorarken, şimdilerde ‘Berlin Duvarı yıkıldığında sen de ağlamış mıydın?” diye soruyor. En büyük yardımı filmlerden ve ben büyürken okuduğum kitaplardan alıyorum elbette.  

Yazar, program sunucusu, tiyatro sanatçısı ve oyuncu olarak (belki de en çok kelimeleri bu kadar etkili kullanan bir isim olarak) çocukların dil gelişimlerinde ve kendilerini ifade etme yeteneklerinin gelişmesinde nelerin faydalı olacağını düşünüyorsunuz? Aileler küçüklükten başlayarak bu konuda çocuklarına nasıl yardımcı olabilirler?

Aslında az önce tam da bunu anlatıyordum. Öncelikle çocukla hep konuşmak gerekiyor. Bebekliğinden itibaren. Hiç kesintisiz konuşmak çok önemli. Yaptığı resimleri anlattırırdım. Ve yazardık. Şimdi o resim defterlerine baktığımda iyi ki yapmışız bunları diyorum. Çok kitap okudum. Hem ona okudum hem onun yanında kendi kitaplarımı okudum. Evde hep okuyan birilerini gördü. Şimdi de onun için seçtiğim biyografik filmleri birlikte izliyoruz. Tüm anne babalara tavsiyem bu olur kendimce. Sorduğu her yeni soruya birlikte yanıt aramak da çok önemli. Mesela birkaç hafta önce Scott Fitzgerald’ın adı geçti izlediğimiz bir filmde. Ben kim olduğundan söz ettim ama onu tam tatmin etmedi. Ertesi gün okula götürürken yolda telefonumu verdim ona. Gir Google’a sor bakalım kimmiş dedim. Okumaya başladı. Karısı Zelda’nın acıklı sonu o kadar etkiledi ki... Eve gelir gelmez evdeki tüm kitaplarını görmek istedi. Benzer bir şekilde birlikte “Kitap Hırsızı” isimli filmi izliyorduk. Sorduğu sorular bizi Anne Frank’ın hatıra defteri isimli kitaba kadar sürükledi. Umarım bu okuma serüveni ve kelimelerle ilişkisi kesintisiz devam eder.

Bazı eğitimleriniz olduğunu duyduk, bununla ilgili bizi bilgilendirir misiniz? “İclal Aydın’la Gündüz Düşleri Atölyesi’nde “Günümüz insanının rutin problemlerinin ve mutsuzluğunun temelinin çocuksu bakış açısından ve çocuksu yaratıcılıktan uzaklaşması” olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Çocuk bakış açısını nasıl kaybediyoruz? Geri kazanmak için sizce neler yapmak gerek? 

Son yıllar biraz zor geçti. Aslında sadece benim için değil, farkındayım. Dünya daha bir karanlığa döndü yüzünü sanki. Çok sık İstanbul’a ilk geldiğim günleri düşünür olmuştum. 26 yaşındaydım. Başından bir evlilik geçmiş genç bir kadın olmama rağmen ne kadar saf ve sahici bir yaşam sevinci taşıyormuşum. Bir çocuk gelecek kaygısı duymaz. O sadece çocuktur. Büyümek, planlayarak gerçekleştirdiği bir eylem değildir. Gelecek kaygısı saflığı bozulmuş yetişkinlerin bir parçasıdır. Kaybetmeyi öğrenmiş ve kaybetmekten korkar olmuş insanların hareket nedenleridir, gelecek kaygısı. Bu kaygı tedirgin yapar. Bu kaygı şüpheli yapar. Bu kaygı alıngan yapar. İşte bütün bunlar sırasında sıradan hayatın mucizesini kaybeder yetişkin insan. Benim de kaybettiğim gibi. Kaybettiğim o şeyi arıyordum. Ararken, ona kavuşmanın yolunun başa dönmek olduğunu fark ettim. Başa nasıl dönerdim peki? Sığındığım kitaplar, müzikler, ülkeler, hikâyeler, sokaklar, filmler ve kokularla... Gündüz Düşleri işte böyle bir yolculuk. Katılan herkes çok mutlu ayrılıyor. Bu da beni daha mutlu yapıyor. Verdiğim eğitimlerin başlığını YAŞAM/MOTİVASYON üzerine kurguluyorum. 

İclal Aydın tökezlediğinde bunu okuyucularıyla çekinmeden paylaşan bir yazar aynı zamanda. Bir yazınızda da “Başkaları gibi olmayı, onlara benzemeye çalışmayı artık reddediyorum” diyorsunuz. Anneler de hayatlarında kimi zaman tökezliyor ve kim tarafından çizildiğini bile bilmedikleri bir resme benzemeye çalışabiliyor. Sizin bu konuda kadınlara tavsiyeniz neler olur? 

İşte bu konuda tavsiye veremem. Bir kitap ya da filme benzemiyor çünkü bu. Yazdığım günlük yazılar doğal olarak yaşadığım süreçlerin izlerini taşıyor. O dönemlerde benzer duygular içindeysek okurla buluşabiliyoruz o kapı aralığında. Ki şu ana kadar birkaç kez bahsettim, çok virajlı ve değişken yıllardan geçtim. Onbir yıl boyunca günlük yazılar yazdım. Yarısından fazlasına bugün yine imzamı atarım. Ama o bir kısım var ki fena tökezlemişim. Değiştirebilir miyim artık? Hayır. Kendim olmak için hâlâ uğraşıyorum. Biliyor musunuz; hocam dedi ki bir gün: “Bilmediğini bilmeyene cahil derler, affedilir, doğaldır, ne yaptığını ettiğini bilmiyor çünkü. Ama bilmediğini bilene çırak denir. Çırak bilmediğini anladığı anda vay haline” İşte daha yeni anladım ki, ben bilmiyormuşum. Yani vay halime. Daha kendimi adam edeceğim de...   

Kendine, bedenine bakmadan da olmaz mı? İclal Aydın kendine nasıl bakıyor? Neler yapıyor?

Biraz geç kalmış olmakla birlikte doğal beslenmeye çalışıyorum. Özellikle son zamanlarda erken kalkmaya özen gösteriyorum ve üretmeden tüketmemeye gayret ediyorum. Sabahları kedimizi ve çiçeklerimizi beslemeden su içmem. Çok su içerim, çok duş alırım. Evim, dolaplarım, mutfağım, banyom güzel koksun isterim. Esanslarım, mumlarım pek kıymetlidir, bu yüzden en çok da bunlar hediye gelir. Hamama giden geç yaşlanır der eskiler. Vücut ve yüz bakımını düzenli olarak yaptırırım. En çok yoğurt, limon ve kahve tüketirim. 

Biraz kızınızdan bahsetseniz? Nasıl bir çocuktur, neleri sever…

Bugünlerde değişiyor. Ben de tanımaya çalışıyorum bu yeni gelen genç kızı. Ondan çok söz etmemden pek hoşlanmıyor. Ben de saygı duyuyorum. Bu tavrını çok sevdiğimi de itiraf etmeliyim.

Kendi beslenmenizde ve kızınızın beslenmesinde nelere dikkat ediyorsunuz?

Yoğurt daha önce de dediğim gibi bizim için çok önemli. Salata çok tüketiriz. Anne kız ikimizde börek, yaprak sarma ve yeşil fasulye severiz. O benden daha fazla meyve seviyor. Ve su elbette... Benim annem de, kız kardeşim de çok su içerler. Bir yaşam alışkanlığı. 

Annelik-beslenme gibi sorularımızdan sonra biraz da sizi farklı sorularla daha iyi tanımak istiyoruz izin verirseniz? Sunay Akın’ın sizin için söylediği harika bir söz var: “O, hayatın güzel olduğuna inanmıştır bir kere. Ama asla Polyannacılık oynamaz. Umudun tarafında, karamsarlığı mat etmeye çalışan bir satranç oyuncusu gibidir.”  ve biz okuyucularınız olarak da böyle düşünüyoruz. Bunu başarmak nasıl bir duygu, nasıl başardınız?

Sanıyorum on yıl önce bu konuda daha inançlıydım. Daha saf bir iyilik inancım vardı. Bu inanç güçlü kılıyordu beni. Sonrasında yani son on yılda dünya daha karanlığa döndü yüzünü sanki. O yüzden eskisi kadar güleç bir satranç oyuncusu olduğumu söyleyemem. Lâkin bize emanet edilmiş bir bedende ve emanet edilmiş bir hayatı yaşadığımızı her geçen gün daha iyi kavrıyorum. Bunu unutmadan yaşamaya çalışıyorum ama elbette unuttuğum, karanlığın girdabına kapıldığım oluyor. 

“Hayat Güzeldir” sözü sizi çağrıştırıyor. Bu isimde kitabınız ve birçok programınız oldu. Hayat sizin için ne ifade ediyor?

Bir yolculuk. Yapıp ettiklerimizden sorumlu olduğumuz… Yükümlülüklerimizi unutup, geçiciliği kalıcı kılmaya çalıştığımız… Ölmeyecekmişiz gibi yaşamaya çalıştığımız. Bu yüzden kalp kırmakta, zalimlikte, ortalığı talan etmekte birbirimizle yarıştığımız… Sabah çok erken saatte koşanlara bir bakın. Çoğunun orta yaşı geçen insanlar olduğunu göreceksiniz. “Eyvah, zaman geçiyor, hayat bitimliymiş meğer” idraki geldiği anda o zamanı biraz daha uzatabilmek için garip bir çabaya giriyor insanoğlu. Spor yapıyor, sağlıklı besleniyor, yüzünü daha çok Allah’a ve gerçekleri aramaya dönüyor. Zararın neresinden dönülse kârdır değil mi? 

Oyunculuk okumanıza rağmen yaptığınız işler çok çeşitli. Yazar olmak sizin için bir hayal miydi?

Ben okumaya başladığım işin parçalarını icra ettim hep. Şarkı söyleseydim bile bu da eğitimimin bir parçası olurdu. Okula girerken bugün hayatımı kazandığım işlerin tümüne dair bir becerim olduğunu ispatlamak durumundaydım. Yazarlık hayalim olmadı. O işimin bir parçasıydı zaten. Benim hayallerim oyunculuk üzerineydi. 

Bir Cihan Kafes ilk romanınız ve birçok kadın, birçok hikâye barındırıyor. Hangi kadın size daha yakın? Ya da yazarken en çok sizden beslenen hangisi?

Hepsi ve hiçbiri diyebilirim. Aslında ilginç bir psikolojik düzenleme oldu bu roman benim için. Hayatımda kendi ellerimle ve alışkanlıklarımla düğüm ettiğim kimi meseleleri çözmeme, yeniden düzenleyip, kapısını kapamama neden oldu. Yazmak Allahım’ın bana bağışladığı en büyük nimetlerinden biri. 

Roman okuyucularının da gönlüne girdiniz. Kitabın devamının geleceğinin haberini aldık, zamanı belli mi?

Kendimi hiç zorlamam bu konuda. Çünkü satırlar kendini yazdırır. Vakti gelir ve beni oturtur masa başına. Bugünlerde araba kullanırken, salata yaparken aniden kimi satırlar belirmeye başladı zihnimde. O anlatanlar Bir Cihan Kafes’in kadınları mı yoksa bir başkası mı, masaya oturunca göreceğim bende. Yazdıklarınızı bitirdikten sonra okumak gibisi yoktur, biliyor musunuz? Çok şahane bir kahvaltı sonrası, yağmurdan eve giriş, bebeği kucağınıza alış gibidir. 

Bir röportajınızda bana “emanetçi” derler demişsiniz. Sizi sevenlerin duygularını emanet ettiği biri olmak, aileden biri olmak gibi bunu nasıl başardınız?

Aslında hepimiz emanetçiyiz. Bütün bu toprak, beden, güneş, gördüklerimiz, duyduklarımız bize emanet edilmiş hazineler. Ve düşünün aslında asla hiçbir insanoğluna ait olmayan bir toprak parçası için birbirini öldürüyor insanoğlu. Oysa kimsenin değil bunlar… Ne bu hayatlar ne bu sınırlar. Emanetçiliğim aslında bu boyutta bakarsak kıymetli olabilirdi. Onun dışında bana teslim edilmiş, bakıma bırakılmış duyguların, anıların çoğu benim dahi tarifini yapamayacağım bir kardeşlikten geliyor. Bunu hisseden hissediyor, hissetmeyen zaten benim çok zıddımda bir düşüncenin ve hayatın içinde oluyor. Umarım bu emaneti hakkıyla taşıyabilirim.

İclal Aydın deyince yazar, şair, oyuncu, sunucu birçok tanım geliyor akıllara. Kendinizi en iyi hissettiğiniz iş hangisi?

Şair değilim ben… Olsaydım eğer şiir yazmaya devam edebilirdim. Oyunculuğu seviyorum. Sunuculuk zaman zaman çok lezzetli olabiliyor benim için de. Ama yazmak… Yazmasam çok eksik kalırmışım. Yazmasam baş edemezmişim. Yazmasam olmazmış.

“Öğrendim ki; kimi sevdiğin önemliymiş. Uzun yolu göze alamayana kelebek olunmazmış. Nefesi yetmeyenle dipte hazine aranmazmış. Aşkın ibadetini bilmeyene bayram bağışlanmazmış” harika ve çok doğru söz. Size bunları yazdıran nedir? Yazılarınızda yaşadıklarınızdan mı beslenirsiniz?

Elbette yaşamadan yazamaz insan. Ve elbette kimi sevdiğiniz önemlidir. Elbette nefesi yetmeyenle dipte hazine aranmaz. Elbette ibadeti bilmeyene bayram bağışlanmaz… Bunları bana yazma olanağı veren kim biliyor musunuz? Bana hayatın bayramını bağışlayan o güç. Kimi sevdiğiniz bu yüzden çok önemli. Sonsuz bir inançla Allaha teslim olduğunuzda, size kimi kelebek göndereceğini, nefesiniz yeterse dipte hangi hazineyle karşılaşacağınızı bilmeseniz de oluyormuş. Yaşamanın ibadetini bilene bağışlanıyormuş bayram…

“Senin Adın Bile Geçmedi Ama Ben Seni Unutmadım” kitabınızın isminden yola çıkarsak her şeyi unutabilir mi insan? Kendine saklı tuttukları var mıdır?

İnsan her şeyin üzerini örtebilir…

Çok teşekkürler, keyifli bir röportaj oldu.

Ben teşekkür ederim, beraber çalışma fırsatı da bulduğum Birleşim Mühendisliğin dergisinin içinde olmak güzel. Umarım başka işlerde bir araya geliriz tekrar.

 

Benzer Yazılar

TÜMÜ
back to top