single image
23-03-2023
Gökçe ALAÇLI

Farklı Bir Bilim ve Fikir Adamı İle Söyleşi

Bu söyleşimizde Amerikan Bilimler Akademisi'nin ilk Türk üyesi olan  yerbilimcimiz Prof.Dr.Celal Şengör ile bir aradayız.

Kendisine sadece bir jeolog demeye dilim varmıyor, bilimsel kimliğine paralel olarak fikirleri ve sıra dışı duruşuyla çarpıcı bir kişiliğe sahip.

Celal Bey, bizi içinde 30.000 den fazla kitabı olan kütüphanesinde ağırladı ve kendisiyle çok keyifli bir sohbet yaptık.

Hocam jeolojiyi bu kadar sevmenize neden olan etken nedir?

Jeoloji bir yerbilimidir, yani dünyanın bilimidir.Hatta artık yerbilimini de geçti jeoloji ve kainatta taştan oluşan bütün nesnelerin bilimi oldu .Taş nedir dersek, taş doğal yolla minerallerden meydana gelmiş katı nesnelerdir.

Bütün bilimler jeolojiyle ilintilidir. Biyoloji  paleontoloji ile ilişkilidir. Mühendislik, jeolojinin yapısal kısmı ile ilişkilidir. Nükleer fizik, jeolojinin yaş verme kısmı ile ilişkilidir. Kimya, jeokimya ile taşların bileşimi ile ilişkilidir. Kısaca bütün bilimler jeolojide toplanır çünkü jeoloji evimizin bilimidir.Dolayısı ile bütün bu bilimler hakkında epey bir bilgi sahibi olunması  gerekli ki jeolog olunabilsin . Bütün diğer bilimler  jeoloji açısından birer servis disiplinleridir ve jeolojiye servis verirler.İşte jeolojinin en çok bu özelliği  benim hoşuma gitmiştir.

Jeoloji kapsamında ne kadar bilgi sahibiyiz ve daha bilemediğimiz neler bulunmaktadır?

Çok ilginç bir soru; jeoloji ile ilgili bilmediklerimizin en önemli kısmı yerin aşağı yukarı bir kaç kilometre altından başlıyor. Bizim jeoloji ile ilgili en iyi bildiğimiz şeyler yerin yüzeyinde gördüklerimizdir. Dünyanın içi hakkında bildiklerimiz doğrudan gözlem yapamadığımız için sınırlıdır .Her şeyden evvel kuyularla ulaşabildiğimiz derinliklerki bunlar sadece birkaç kilometredir, bunların en derini Ruslar tarafından delinen Kola Derin Sondajı 13 kilometredir. Bunun daha aşağısında doğrudan gözlemimiz yok onun yerine jeofizik yöntemler ile ulaşabildiğimiz derinlikler var, sismik refleksiyon ile röntgen çeker gibi dünyanın kabuğunun yapısını görebiliyoruz ama orada o yapı nelerden oluşuyor doğrudan bilemiyoruz.Ancak yüzeyde görülen bazı tabakaları izleyebiliyoruz , onunda altına indiğimizde kayaların deneysel olarak davranışları hakkında tahminler yürütmeye başlıyoruz.

Peki Hocam, depremlerin nerede olacağını bilebilir miyiz ?

Maalesef bilemeyiz. Bu da jeoloji ile ilgili bilmediğimiz bir diğer konudan kaynaklanır; jeolojik olaylar biraz derinde oluyorsa bunun mekaniği nasıl çalışıyor bunu bilemiyoruz , deprem oluyor diyoruz kırıkların olduğunu biliyoruz ancak bu kırılmanın nasıl meydana geldiğini bilmiyoruz dolayısı ile de depremin nerede olacağını tahmin edemiyoruz.

Bir diğer bilinmeyen; dünya nın tarihçesine baktığımız zaman elimizdeki verilerin çok eksik olduğu görülür.Maalesef bu böyle kalmaya mahkumdur da.Mesela Toros Dağları nasıl oluştu diye sorarsak, Toros Dağları'nın yarısı aşınmış yok olmuş. Yani söylenilenlerin pek çoğu hipotetik dolayısı ile arzın tarihi ile ilgili bilmediğimiz çok şey var.

Türkiye, jeolojikonusunda ne kadar bilgi sahibidir ?

Ülkemizde  jeolojik araştırmalarının çok büyük bölümünü yabancılar yapmış. Türkler tarafından yapılan jeolojinin büyük çoğunluğunun kalitesi epey düşük. Bunun nedeni üniversitelerimizin olmayışıdır.Ancak son yirmi senede hem miktarda hem kalitede hızlı bir artış yaşandı.

Peki bunun sebepleri nelerdir? Yaşanan depremlerden sonra mı bu gelişme yaşandı?

Hayır yaşanan değişim bununla alakalı değildir.Söz konusu kalite artışı özellikle yurtdışında okuyup Türkiye'ye gelen pek çok gencin İstanbul Teknik Üniversitesi,Orta Doğu Teknik Üniversitesi gibi benim henüz üniversite diyemeyeceğim kurumlarda hoca olarak yerleşmelerinden kaynaklıdır. Ancak Türkiye'deki büyük gelişmenin kaynağı İTÜ 'dür.İTÜ'deki gelişmenin kaynağında da biri vardır, İhsan Ketin.Kendisi, Kuzey Anadolu Fay'ını keşfeden kişidir.Bu gelişme nasıl oldu diye sorarsanız, birincisi İhsan Ketin'in kendisi dünya çapında çok iyi bir jeologdu, ikincisi etrafına iyi adamlar toplamıştır, gençleri seçmiştir ve bu gençlerle Türkiye'de ciddi anlamda dünya seviyesinde modern jeoloji dönemi başlamıştır. Üçüncüsü ise , İhsan Ketin ile  konuşmak tartışmak çok kolaydı.Asistanlığını yaptığım dönemde   tartışmalarımız esnasında,rahatlıkla ''sizin dediğiniz doğru değil '' diyebiliyordum ve haksız olduğu zaman bunu hiç yüksünmeden kabul ediyordu.

Dediğim gibi ODTÜ de ciddi bir grup oluştu ondan sonra tek tek Erzurum'da , İzmir'de belirli çekirdekler oluştu ve İTÜ'nün yarattığı örnek ile oldukça iyi jeoloji çalışmaları yapılmaya başlandı.

''Deprem doğanın kendini en görkemli şekilde gösterme hallerinden birisidir'' demişsiniz.

Bunu açıklayabilir misiniz bize?

Evet deprem doğanın tezahürlerinden birisidir. Jeoloji benim mesleğim, doğanın davranışı,doğanın bizimle konuşması demektir.Doğanın bir dili vardır, doğa bizimle konuşmak suretiyle bize kendisi hakkında bilgi verir  ve biz, depremler sayesinde dünyanın içi hakkında bilgi sahibi oluyoruz.Depremler sayesinde dünyanın yüzeyinin nasıl hareket ettiğini öğreniriz ve büyük hareketlerin nasıl olduğunu anlarız dolayısı ile depremler çok faydalıdır .Bize bir sürü bilgi verirler.Evet deprem doğanın tezahürüdür ve bizim doğayla konuşmamız da doğanın tezahürleri sayesinde mümkündür.

Peki biz doğanın dilinden tam olarak anlıyor olsak hayatımızda neler değişir?

Daha emin daha rahat yaşarız , felaketlerden korunur daha uzun ve de daha zengin yaşarız.

Deprem anlatılırken depremin şiddeti ve büyüklüğü deniliyor, bize ikisinin farkını açıklayabilir misiniz?

Büyüklük depremin açığa çıkarttığı enerjinin ölçüsüdür.Şiddet bir depremin ne kadar yıkıcı olduğunun ölçüsüdür.Depremin açığa çıkarttığı enerjinin belirteçleri ; depremde fay üzerinde ne kadar kayma olmuştur, bu kaymanın alanı ne kadardır, ne kadar zamanda olmuştur? Bunlar ortaya çıkan enerjinin bileşenleridir dolayısı ile enerji değişmez.Şiddet ise merkez üssünde en büyüktür, kenarlara doğru azalır ve biter. Bunun için aynı yıkıma uğrayan yerler izoseist haritaları yani eşit sallanma haritalarıyla belirlenir.Büyüklükte böyle bir şey söz konusu değildir.

Peki belirli büyüklükteki depremler belirli büyüklükteki şiddetlere tekabül eder mi?

Hayır etmez çünkü şiddeti tayin eden depremin büyüklüğü kadar depreme olan mesafeniz ve de bulunduğunuz yerin zemindir.Zemin alüvyonlardan oluşuyorsa yani frekansı çok büyüten kayaçlardan oluşuyorsa yıkımınız çok büyük olur, katı kayalardan oluşan bir zemin ise o zaman yıkımınız az olur.

İstanbul'un deprem risk haritası nedir ?

Maalesef sahiller çok tehlikeli konumdadır. Yeşilköy, Tuzla gibi yerlerde şiddet 9'u geçebilir, buna mukabil 2.Köprü'nün kuzeyinde şiddet 6-7 kadar beklenebilir .Şiddetin 6-7 olması demek, buraların 1999 Depremi'nde Avcılar ne kadar sallandıysa o kadar sallanacağı anlamına gelmesi demektir.

Şu anda yapılanmanın yoğunlaştığı yerleri düşünürse tablo nasıldır?

Ataköy civarı da yine yüksek şiddetten etkilenecek bölgelerdendir.Levent'in ise dahas ağlam olduğunu söyleyebiliriz.

Şöyle ifade edecek olursak iki köprü arasında kalan bölge hem zemin hem depreme olan uzaklık olarak iyidir, buralarda depreme dayanıklı sağlam bir bina yaptıysanız güvenilir sayılır. İkinci Köprü'den sahile paralel bir hat çektiğimizi varsayarsak bunun güneyinde kalan bölgeler tehlikelidir. İstanbul'un batısının zemini yani surlardan itibaren bakarsak doğusuna oranla daha kötüdür.Anadolu Yakası'nda sahillerde doldurulan yerler yine tehlikelidir ancak tabii kaya zeminler daha iyidir.

İstanbul da büyük projeler için yatırımlar oluyor , özellikle az önce bahsettiğimiz Levent ve civarında. Buradaki yapılanma hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu noktada yatırımı yapan şirketlerin ne kadar bilgili, deneyimli ve oturmuş firmalar olduğunu bilmek gerekiyor.

Peki İstanbul'da olabilecek en büyük deprem hangi büyüklükte olabilir?

7,6-7,7 büyüklüğünde olur . Büyüklük 6-7'ye kadar düşer ancak 5'e düşmez.

Sorularım bu kadar, bize vakit ayırdığınız ve misafirperverliğiniz için çok teşekkür ederiz.

Ben de geldiğiniz için teşekkür ederim.

Benzer Yazılar

TÜMÜ
back to top