Şahika Ercümen, adını Türkiye spor tarihine altın harflerle yazdırmayı başaran ender kadın sporculardan biri.
Kırdığı dünya rekorları, örnek teşkil eden sporcu kişiliği ile ‘kimsenin aklına gelmeyecek’ bir branşta, serbest dalışta inanılmaz işler başardı.
Ercümen, son rekorunu Hatay Yayladağ’da kırarak depremzedelere bir nebze olsun nefes olmayı başardı. Bu onun kırdığı 11. dünya rekoru oldu.
106 metreye dalan Ercümen, en büyük hayallerinden birini daha gerçekleştirdi. Üstelik bunu Cumhuriyet’in 100. yıl dönümünde yaptı.
‘’ Birleşim Dergi olarak, Hatay’daki rekor denemesinde Ercümen’in yanındaydık. Yaşadığı gurura ortak olduk. Küçük bir çocukken astım hastalığı ile boğuşup zor nefes alırken, bugün dünyada uzun süre nefesini tutup en derinlere dalan kadın olmayı nasıl başardığını konuştuk. ‘’
NOT: Bu röportaj Şahika Ercümen 106 metrelik dünya rekorunu kırmadan bir gün önce yapıldı. Ercümen, sonraki gün zorlu hava şartlarına rağmen 106 metreye dalarak ‘en derine dalan kadın’ olmayı başardı.
6 Şubat’ta Türkiye çok acı bir felaket yaşadı. Deprem 10 şehri etkiledi. Özellikle Hatay yerle bir oldu. Son rekor denemenizi burada yapmak istediniz. Hatay bu dalış için uygun mu?
Dalış açısından bu bölgeyi açıkçası yeni keşfediyorum. Yani burada ilk 100 metrelere dalan kişileriz. Dipte ne var ne yok onu da bilmiyorum. Ama rüzgâr çok hızlı değişiyor. Hava çok hızlı değişiyor. Sonuçta suyun altı iyi olduğu sürece, akıntı olmadığı sürece sorun yaşanacağını düşünmüyorum.
Hatay’daki rekor denemesinin detayları nelerdir?
Paletsiz değişken ağırlıkla, bir asansör desteğiyle aşağıya ineceğim. Paletsiz şekilde yukarıya çıkacağım. Hedef de 106 metre. Daha önce rekor 105 metre ile Sırbistan'dan Lena Balta'ya aitti.
Başaramazsam diye bir stres yaşıyor musunuz, kendinize baskı yapıyor musunuz?
Kendi kendime baskı yapmıyorum. Çünkü bu deneyimleri daha önce de yaşadım. Benim her dalışım başarılı geçmedi. O kadar çok yapamadığım, başaramadığım oldu ki. O yapamadığım rekor denemelerinden sonra ne kadar çok kötü hissetsem de kendimi o an, sonrasında baktığımda müthiş bir kazanım, müthiş bir deneyim oldu benim için.
Burada tabii ki rekoru kırabilmek isterim. Ama buna deneme cesaretini gösterebilmek bile bence önemli.
Fiziksel olarak aslında rekor denemesine hazırım. Olmazsa da bu benim başarısız biri olduğum anlamına gelmiyor. Dolayısıyla tekrar denerim, tekrar çalışırım…
Ya tabii ki bir heyecan, stres var. Yani sonuçta çok büyük bir emek var. Çok da özel bir zaman. Ülkemizin 100. yılı.
Tek amacınız rekor kırmak mıydı?
Hayatı spor sayesinde değişmiş bir sporcu olarak veya bir kadın olarak diyebilirim ki, benim amacım hiçbir zaman sadece o rekoru kırmak olmadı. En başından beri ben bunu nasıl insanlara aktarabilirim derdine düştüm. Çünkü günün sonunda yani spor da gelip geçici, kazanmak da var kaybetmek de var ama benim için ‘bu işi yapabildim’ demenin, içime böyle sinerek yapmamın en önemli yolu, daha fazla insana pozitif olarak bunu yansıtmaktı. Benim hayatımın değiştiği gibi başka kadınların, başka sporcuların yaşamının değişmesiydi asıl amacım.
Hiç vazgeçme noktasına geldiğiniz oldu mu?
Tabii kırılma noktaları olmadı değil. Ama biraz enteresan bir yaklaşımım var benim. Belki de iyi bir şey. Ben bunu bir olumsuzluk olarak görmüyorum. Her zaman sınırsız olasılık var gibi görüyorum. Yolun başından beri böyleydi. Yani bana doktor “Astımın var, spor yapamazsın” dedi, sporcu oldum. O yüzden ben o koyulan tabuları veya önyargıları yıkma üzerine zaten yaşamımı kurdum. Sağlıklı olduğum sürece hiçbir imkân olmasa bile, yapabildiğimin en iyisini yapmaya odaklandım.
Herkes çok tehlikeli bir branş olarak biliyor serbest dalışı. Nedir riskleri?
Tüplü dalış gibi değil herkes onu soruyor. “O kadar derine dalınca vurgun yemiyor musun?” diyor. Hayır. Bizim branşta olabilecek tehlikeli şey, yukarıya çıkarken artık çok oksijen harcadığınız için minik bir baygınlık geçirebilirsiniz. Bunu risk faktörü olarak görüyoruz. Bunun için güvenlik önlemlerimiz var. Sığ su bayılması, ‘blackout’ riski var. Yani çok uzun süre nefes tuttuğunuzda, o derinliklere indiğinizde limitlerini biraz aştığınızda o limitlerde çok üst düzey bir şey yapıyorsanız başına gelebilecek bir şey aslında. Bunun da tabii önlemi güvenlik dalgıçları bulundurmak.
Başınıza geldi mi hiç?
Benim başıma üç dört defa geldi. Bir tanesi de tam rekor denemesi esnasında aslında. Hatta canlı yayında ve insanlar da tabii tam ne olduğunu bilmediği için çok daha kötü bir şey oldu zannettiler. Aslında burada mekanizma şöyle çalışıyor. Vücudunuz uzun süre oksijensiz kaldığında ya da belli bir oksijenle idame edilmesi gerektiğinde, artık yukarıya çıkarken vücut diyor ki ‘ben hayati organlarda bu oksijeni kullanmalıyım’. Oksijen kalp ve beyne yönlendirmeliyim deyip sizi bayıltıyor. Bu tamamen seni korumak için yaptığı bir şey. Yukarıya çıkıp oksijenle buluştuğunuzda da normale dönüyorsunuz.
Siz aslında 100 metrenin altına inmeyi daha önce de denediniz ve başarılı olamadınız… Biraz bundan bahsedebilir misiniz?
Son iki senedir en büyük hayallerimden bir tanesi ilk defa Türkiye'den sabit ağırlıkla 100 metreye inebilen sporcusu olmaktı… 100 metre her zaman bir dönüm noktasıdır. Her ülke için önemli bu. İlk yüz metreyi geçen İtalyan kimdir? Örneğin Umberto Pelizzari… Yani bunlar böyle çok önemlidir. Türkiye'den de daha buna inen olmamıştı. Ben de hep farklı kategorilerde yarışıyordum aslında. Rekor denemeleri yapıyordum. Ama son iki senedir bu kategoriye odaklanmıştım. Geçen sene olmadı. Hazır olmama rağmen bir şekilde yapamadım. Bunda mental faktörler var, teknik eksiklikler var.
O kadar derine inerken neler düşünüyorsunuz?
Herkes bana ne düşündüğümü soruyor. Ben bir şey düşünmeme sadece yapmam gerekeni yapma üzerine aslında odaklanıyorum. Tamamen bir teslimiyet. Özgürce kendini suyun altına bırakabilmek.
Rekor denemesinde nasıl bir organizasyon yapısı var? Kaç kişilik bir ekip oluyorsunuz?
Aslında dalan bir tek ben gözükürken arka planda hakemler, güvenlik dalgıçları, sağlık ekibi, teknik ekipten oluşan 20-30 kişilik bir ekip oluyor. Çok da büyük bir organizasyon gerektiriyor. Ben hep şey diye düşünüyorum. Yani dalıp çıkmak benim için en kolayı. Bunun organizasyonunu yapmak işin zor kısmı.
Kariyeriniz boyunca sizi aşağıya çekenler oldu mu, neler yaptınız, nasıl mücadele ettiniz?
Spor çok uzun bir yolculuk ve mutlaka aşağı çekenler olacak. Özellikle bir başarı geliyorsa yani bu değişmez bir şey. Mutlaka engeller çıkacak, aşağı çekmeye çalışanlar olacak. Bu benim de çok başıma geldi sporculuk yaşamımda. Ama ben biraz sağır kaplumbağayı oynadım. Yani sadece hedefe ve güzel şeylere kilitlendim. Onları çok duymamaya çalıştım. Böyle yoluma devam edebildim.
Peki ya aileniz… Onlar nasıl karşılıyor senin bu yaşantını?
Annem babam tabii çok heyecanlanıyor. Çünkü ben spor yapamayan çocuktan başladım. Şu an böyle 100 metreye dalacağımı, işte 106 metreye dalacağımı, rekor deneyeceğimi, tam saatini tarihi söylemiyorum. Rekorları kırdıktan sonra söylüyorum. Tabi bir şekilde duyuyorlar. Ama işte canlı yayın var, mutlaka beni izleyin falan demiyorum, hiç haberdar etmiyorum. İlk bu spora başladığımda annem kapının önünde duruyordu. ‘Gidemezsin, saçın ıslanacak, hasta olacaksın.’ diyordu. Hep çekinceleri oldu. Ama spor bana çok iyi geldi. Sağlığıma kavuştum. Şu an kendi ayakları üzerinde duran bir kadına dönüştüm. Dolayısıyla o noktada da beni mutlu eden şeyi destekliyorlar aslında. Ama hala çok heyecanlandıkları için çok bahsetmiyorum dalışlarımdan.